11 Haziran 2009 Perşembe

Onlar müzik aleminin devrik kralları

Onlar müzik aleminin devrik kralları

Hüseyin Altın, Malatyalı İbrahim, Ayşe Mine, Vahdet Vural, Hayri Şahin, Bergen, Tüdanya Huri Sapan. Bir zamanlar kraldılar ama maziyi mumla arıyorlar


Ülkü Özel Akagündüz`ün haberi

İlk arabesk şarkıları seslendiren Ahmet Sezgin artık aramızda değil. 2 hafta önce veda etti sevenlerine ve şu ölümlü dünyaya... Yaklaşık elli yıl önce `Sevmek günah mı?`yı söylediğinde `İşte` demişti birileri, `Bu, arabesktir.` `Nerde akşam orda sabah ederim. Bahtımın peşinden ağlar giderim. Perişan oldum, derbederim. Söyle sevgilim bana, sevmek günah mı?` O vakte kadar Türk halk müziği icra eden Sezgin, arayı çok açmadan söylediği `Deryada Bir Salım Yok` şarkısıyla arabesk müziğin `ilk yorumcusu` olarak şöhreti yakalamış ve halkın takdirini kazanmıştı. Bu şarkı, Gencebay`ın bestesiydi aslında; ama arabeskin `Orhan Baba`sı o yıllarda Ahmet Sezgin`e bağlama çalan yetenekli bir müzisyendi sadece... Hem ondan önce, arabeski bir adım öteye taşıyacak başka bir isim vardı: Suat Sayın... Türk sanat müziği ekolünden gelen Sayın`ın şarkılarını kim bilmez; Sevemez Kimse Seni, İntizar, Nazende Sevgilim... Ferdi Tayfur`dan Zeki Müren`e onlarca sanatçıya beste veren ve kendi şarkılarını kadifemsi sesiyle yorumlayan Sayın`ı da iki yıl önce kaybettik... Orhan, Ferdi ve Müslüm`den müteşekkil `üç büyükler` dışında meraklısının bilip takip ettiği bu iki `baba` da artık öte diyarda, tamam; ama unuttuğumuz başka isimler yok mu? Bir zamanlar kasetleri milyon satmış, Almanya turneleri, İstanbul gazinoları, Yeşilçam setleri arasında koşturup dururken ne olduysa yitip gitmiş birileri... Kitlenin unuttuğu ama `sessiz ve derinden` takipçilerinin internet forumlarında `Neredesin baba?` diye soruşturduğu arabeskçiler... Eski plakları el altından iyi paralara gidiyor, albümleri sanal âlemde toptan indiriliyor, You Tube`da videoları on binlerce tık alıyor, hatta adlarına web siteleri kuruluyor; fakat bu adamlar ve kadınlar ortada yok. İyi ama neredeler? Ne zaman, nasıl bir rüzgâr esti de kıyıda kaldılar? Kimileri maçı kaybettiklerini, treni kaçırdıklarını söylüyor. Peki, kendileri ne düşünüyor?

Malatyalı İbrahim Eller Aldı`yı besteledi, Bergen`i meşhur etti

Soğanlı`da bir müzik stüdyosundayız, karşımızda Malatyalı İbrahim... Fondaki eski şarkılar, Doğanşehir`den çıkagelen çocukluk hatıralarına eşlik ediyor. İlginç bir keşfediliş hikâyesi var; evde, kasete uzun hava okuduğu ortaokul yılları... Teyp bir gün bozulur ve tamir için Malatya`daki Altınova Plakçılık`a gider. Ön taraf plakçı, arka taraf tamirci... Kader ağlarını örmektedir. Dönemin şarkıcılarından Ali Avaz, Altınova Plakçılık`ta hoşbeş etmektedir. Ansızın bir Arguvan havası patlar arkadan: `Gül söküyorum diye kökünden sökme, ayrı düştük diye boynunu bükme.` Tamirci çocuk düğmeye basmıştır ve küçük İbrahim`in ev yapımı kaseti gün yüzüne çıkmıştır.

`Kim bu çocuk? Bulun, getirin.` der Ali Avaz. Çocuk bulunur; ama baba faktörü vardır ortada, İstanbul yolculuğuna izin çıkmaz. Devamını İbrahim Bey`den dinleyelim: `Bakkal dükkânımızı abim işletirdi. Ondan biraz para alıp, valize de iki gömlek atıp İstanbul`a kaçtım. Ali Avaz`ın Cankurtaran`daki evinde on beş gün kaldım. On altıncı gün abim geldi ve beni götürdü.` Yarım kalan İstanbul hikâyesini, yaz tatillerinde İstanbul`daki çay bahçelerinde türkü okuyarak ve liseyi bitirdiğinde kapağı bu koca şehre atarak tamamlamış Malatyalı İbrahim. Baraka tipli ucuz plakçılarda tutunma çabası, ilk kırk beşliğinin başka bir isimle çıkarılması, turneler, birkaç kırk beşlik daha, askerlik, evlilik ve gurbet yolları... Almanya, talihinin döndüğü yer; fabrikada işçilik yapıyor ve gazetelerden yeni çıkan kasetleri takip ediyor. Minareci firmasını da o zaman keşfediyor. Kendisi Nürnberg`de, Minareci Münih`te... Türkiye`deyken yaptığı kırk beşliği postayla firmaya gönderiyor ve çok geçmeden tam sayfa gazete ilanlarıyla parlatılan sanatçılardan biri oluyor: `Ferdi Tayfur`u şöhret yapan Minareci, şimdi de Malatyalı İbrahim`i takdim eder!` Gurbetçilerin hasretle yanıp tutuştuğu yıllar... Bir kuru sazla üç saatte doldurulan kasetler kapış kapış gidiyor, Malatyalı İbrahim`in başından marklar dökülüyor.

Seksenli yılların başında İstanbul`a dönen şarkıcı, `Bir geldim ki tanınmışım.` diyor, `Unkapanı`nda onlarca firma Almanya kasetlerimin korsan baskısını yapmış. Bergen, `Eller Aldı` adlı şarkımı okumuş, kaseti bir milyon satmış. Ben bestekâr olarak ün yapmışım.` Bestecilik bu âlemde meziyettir ve sadece şarkı yorumlayana bir yanı eksik gözüyle bakılır. Malatyalı İbrahim, beste yapabilmesinde ortaokuldaki edebiyat öğretmeni Mehmet Yardımcı`nın büyük desteği olduğuna inanıyor; ama yeteneği de yabana atmamalı: `Bizim tarz, halkın tarzı.` diyor sanatçı, `Halkın çilesini, âhını vâhını dile getiriyorum. `Onun arabası var` da dinlenir; ama halk şunu ister: Sen gariban, ben gariban. Vazgeçelim bu sevdadan. Karı kalkmaz dağlar gibi, çökmüş üstümüze duman.` Ünlü isimler sanatçının eski eserlerine talip. Özellikle de `Eller Aldı` ya...

Söyleyen herkesi ihya eden bu şarkının sırrı nedir? Duygulu bir müzik, acıklı sözler, sokakta misket oynayan çocuğun diline dolanacak kısa sözler: `Eller aldı, eller aldı, sevdiğimi eller aldı, mutlu süren yaşantımı, gözümdeki seller aldı...` Bir başka meşhur şarkı; Sarayburnu`nda Aşk... `Şimdi ağlıyorum sahil yolunda. Bekliyorum seni Sarayburnu`nda.` sözleri altı yüz elli bin satınca sanatçının şöhreti katmerlenmiş. Yola halk müziğiyle çıkıp arabeskle devam eden Malatyalı İbrahim, `Arabesk ölmez!` diyor. `Kasetlerimde Gencebay gibi damar şarkılar da okudum, uzun havalar da. Halkın nabzına göre şerbet vermek zorundaydık.` Yetmişler yalnızca arabeskin değil, şarkılı filmlerin de parladığı dönem. Malatyalı sanatçıya göre filmler o günlerin klipleriydi. Halk sevdiği sanatçıyı hem izler, hem dinler, sinema salonundan çıkınca da plak almaya giderdi.

Şimdi gelelim can alıcı soruya; `Niye unutuldunuz abi?` Soruya karşılık soru; `Ne yapsaydık? Çok özür dilerim, gece kulüplerini mi arşınlasaydık. Kavga edip televizyon dolaşmak yakışır mı bana? O tür sansasyonlar bizi bitirir. Sınırı bilen insanlar olduğumuz için medyanın ilgisini çekmeyiz; ama halk efendi sanatçıyı sever. Allah`a şükür benim bir kitlem var.` Kitlesi kimdir İbrahim Bey`in? Orta Anadolulu; ama özellikle Karadenizli vatandaş... Bir aylığına gittiği Japonya`da onu beş ay tutan da Ordulu ve Fatsalı inşaat işçileri olmuş. Kastamonu`da öyle coşkuyla karşılanmış ki, `İbo gitse öyle tezahürat alamazdı. Beş bin kişilik salon yıkıldı.` diyor. Anadolu konserleri, sanatçıların `ekstra` adıyla tanımladığı etkinlikler arasında. Bugün hâlâ `eski isminin kaymağını` yiyen sanatçı, ekstraları yeterli bulmuyor. `Ha bugün, ha yarın gidiyoruz; ama bu iş öldü. Eskiden bir gazinoya gittiğimizde dört ay boyunca her gün program yapardık. Şimdi erkek sanatçı istemiyorlar.`

Huri Sapan: Ferdi Tayfur`a çok şey borçluyum

İhtimal ki Ferdiciler bir yandan Huri Sapan`ı da severler. `Huzurum Kalmadı` filminde, arkasında bağlama çalan Ferdi Tayfur`a mikrofon uzatan ve böylece ona şöhret kapılarını açan şarkıcı rolündedir. Oysa gerçekte Huri Hanım, Ferdi Tayfur`un filminin ismini taşıyan şarkıyla meşhur olmuştur. Nitekim kendisi de uzun yıllar türkü okuduğu halde bu arabesk parça sayesinde `isim` olduğunu ve Ferdi`ye çok şey borçlu olduğunu söylemekten çekinmez.

Nice zamandır sesi soluğu çıkmayan Huri Sapan`la Beylikdüzü`nde buluşacağız. Kulağımızda onun şarkılarından biri var: `Güneş belki doğacak belki de doğmayacak. Biliyorum bu son sabah seni benden koparacak...` Bu ses nasıl unutulur, nasıl ortadan kaybolur? Ama önce başa saralım kaseti; Google onun hayat hikâyesinden haber vermiyor çünkü... `Genç kızlık günlerimde Çakıl`daki, Lunapark`taki hanımlar matinesine giderdik. Her gidişimde matinede yapılan ses yarışmasına katılır ve hep birinci olurdum. Söylediğim iki şarkı vardı; `Mehtaplı gecelerde hep seni andım` ve `Lingo lingo şişeler`. Çok utangaçtım aslında, insanların gözüne bakıp iki laf konuşamazdım.` Sinema artisti olması içip yapılan teklifi de biraz bu yüzden geri çevirmiş. Gülhane`de papatyaların arasında otururken gazeteciler fotoğrafını çekiyor, ertesi gün filmciler peşine düşüyor. `Aşk Merdiveni` filminde Göksel Arsoy`un kız kardeşini oynaması isteniyor. Baba, `Allah korusun!` diyor, filmciler savuşturuluyor. Serde Karadenizlilik var, evde üç babayiğit ağabey... Fakat sonradan, konu komşunun da sağda solda dile getirdiği gibi, babanın yapmadığını eloğlu yapıyor ve Huri Sapan, eşinin isteği üzerine şarkıcı oluveriyor.

0 yorum:

ChaT